Şirketlerin
başarısı arttıkça değişim ihtiyacını hissetmeleri de o oranda zayıflıyor.
Esasında bu bireyler içinde geçerli. Bazen insanlar profesyonel yaşamdaki
konumları nedeniyle çevredeki değişim güçlerini fark etmekte zorlanabiliyorlar.
Zirveye çıkınca eğrinin hep yükseleceğini zannediyoruz ama her zaman bir
kırılma noktası var. Bu günün pazar lideri olan şirketler büyük ihtimalle kendilerini en son
değiştirenler olacak (krizde anlı şanlı finans kurumları ve mortgage
şirketlerinin yaşadıklarını hatırlamamızda fayda var) Peki kurumlar neden bu
gerçeği görmekte zorlanıyorlar?
Mayıs 2010
tarihli Harvard Business Review dergisinde yer alan bir makaleye göre bunun bir
nedeni başarılı şirketlerin zaman içerisinde kendilerine özgün bir kurumsal
ideoloji geliştirmiş olmalarına bağlıyor. Örnek olarak, Toyota, Xerox gibi kurumsal kültürleriyle
dikkat çeken kurumlar gösteriliyor. Bu ideolojiler rekabet, performans ölçeği,
organizasyon yapısı, kimlerin ödüllendirileceği gibi konularda özgün
uygulamalara sahipler. Bu alanlardaki inanç ve uygulamalar şirketteki baskın
uygulama ve davranışları şekillendiriyor. Bu hakim düşünce sistemi şirket
içinde dillendirilmese bile tüm çalışanlar tarafından biliniyor, “bizde işler
bu şekilde yapılır”. Teknoloji başlıca etken faktör olmak üzere hızla değişen
iş hayatında bu faktörler zaman içinde kimsenin değiştirmeye cüret edemediği
ortodoks alışkanlıklar haline geliyor (ta ki yeni bir kriz çıkıncaya veya yeni
bir lider gelinceye kadar) Hele bu alışkanlıklara hayat veren kurucu halen
yönetim kurulu başkanı olarak koltuğunda oturmaya devam ediyorsa…
İşlerin tek
bir yapılış şekline sıkı sıkıya bağlı kalmak endüstri çağında iyi sonuçlar
verdi. Küreselleşme ve sonrasında gelişen değişimin yeni güçleri; dijitalleşme,
mobil iletişim ve sürdürülebilirlik zorluğu, karar vericilerin önünde mecburi
seçenekler olarak duruyor.
Ancak geleneksel
iş kültüründen gelen birçok üst düzey yönetici ve patron tüketicilerin
alışkanlıklarını çabuk değiştirmedikleri inancıyla bu gerçeği inkar etmeye devam
ediyorlar. Mevcut ürünlerine aşırı güvenerek değişim ihtiyacını görmezden geliyorlar.
Bu aşamada,
yöneticiler hakim ideolojinin penceresinden bakmayı bırakarak, değişimle ilgili
en ufak belirtiler görmeye başladıklarında orta kademe yöneticilerine de
danışarak/katılımıyla neyi tutup neyi bırakacaklarına hızla karar
vermelidirler. 90’larda Kodağın yaşadıkları bu anlattıklarıma iyi bir örnektir.
Değişimin
önündeki engelleri kurumların kutsal inekleri olarak görebiliriz. CEO’lar
kutsal inekleri belirlemek için şu soruları sorabilirler;
- İyi performansın tanımı nedir? nasıl ölçeceğiz?
- Kimi terfi ettireceğiz? Mevcut iş modeli üzerinden kar sağlayan yöneticileri mi yoksa şirketi yeni karlı iş alanlarına yönlendirebilecek yöneticileri mi?
- Orta kademe yöneticiler değişime mi, yoksa statükoya mı odaklanmışlar?
- Üst yöneticilerin tecrübeleri nelerdir?
- Organizasyonda hangi becerilere değer veriliyor? Değişim karşısında hangi beceriler gerekiyor?
- Yeni iş alanı ve ürünlere yönelik planlama ve bütçeleme süreçlerimiz ne kadar hızlı çalışıyor?
·
Rakiplerin
muhtemel adımları ve duyumlar şirkette daha fazla konuşulmalıdır,
·
Beceri
açıklarınızı belirleyip bunları hızlı bir şekilde gidermelisiniz,
·
Eski
iş modellerini temsil eden süreçleri tartışmalı ve değiştirmelisiniz.