Geçtiğimiz
günlerde yine iki büyük futbol kulübümüz ani olarak aldıkları ve nedeni
anlaşılamayan bir kararla, bir anlamda ekip lideri olan antrenörleriyle
yollarını ayırdılar. Bu şekilde çalıştırıcı değişimi futbol dünyasında bize
özgün. Aynı şekilde oyuncularda aniden değişebiliyor. Senede iki çalıştırıcı
değiştirildiğini bile gördük. Beklenti şu; birisi gelecek ve iki hafta sonra
takım önüne gelene üç çekecek, böylece yönetim istifa sesleri işitilmeyecek! Futbol
kulüplerimizde yaşanan bu uygulamaları ben anti- bilim olarak adlandırıyorum, yani
bilime ters. Boyacı küpü yaklaşımıyla uzun vadeli, sürdürülebilir bir başarı
yakalanamadığını hepimiz görüyoruz. Futbol kulüplerimizde yaşanan bu yanlış
uygulamadan şirketlerimiz nasıl ders çıkarabilirler?
Ekip
oluşumu ile ilgili kuramlara göre şirketinizde işe başlayan herkesin öncelikle
şirketi, çevresini ve iş arkadaşlarını tanımaya ihtiyacı vardır. Bu bir lüks
değil ihtiyaçtır. Ekibine uyum sağlayan birey daha sonra işlerin nasıl
yapıldığını öğrenmeye çalışır. Bu tanışma ve alışma süresi şirkete ve üyesi
olduğu ekibe göre değişmekle birlikte, örgütsel gelişimle ilgili yazılı
kaynaklarda üç ay ila 18 ay arasında değişmektedir. Dolayısıyla üyeleri büyük
ölçüde değişmiş bir ekibin ve liderinin neler yapıp yapamayacağını görmek için
bu sürelere ihtiyaç var. Bazı kurumlar bu ısınma süresini kısaltmak için ofis
dışı aktiviteler düzenlerler. Bunların en önemli amacı insanların birbirlerini daha
çabuk tanımaları, sınırlarını ve kişiliklerini görmeleridir. Böylece ekip
arkadaşlarınızı daha iyi tanımış olur ve ilişkilerinizi ona göre
geliştirirsiniz. Siz daha işe başlayalı
birkaç ay olmuş bir çalıştırıcı veya satış müdürü ile yolunuzu ayırdığınızda
yani ekibinizdeki kritik kişileri değiştikçe, ekipteki ilişkiler tekrar başa
döner, çünkü farklı dinamikler devreye girer. Örneğin, çatışma yaşanmazken tekrar
çatışmalar yaşanmaya başlar. Bugün gelişmiş ülkelerde ekip üyelerinde bireysel
özelliklerden ziyade, bireylerin ekibin diğer üyeleri ile uyumuna önem
verilmektedir. Siz ne kadar yıldız olursanız olun, ekibinizin aldığı sonuçlar
yetersiz ise öncelikle başvurulan yöntem birisini değiştirmek değildir. Böyle
durumlarda öncelikle ekip içi dinamikler sorgulanmaktadır. Yani ilişkiler ve iş
yapış biçimleri. İlişkiler kadar önemli diğer hususlar ise ekibin hedefine
giderken nasıl çalışacağı, görevler, hedefler, performans ve ödüllendirme sistemleri.
Şimdi biz kurumlarda çalışırken şöyle ilişkilere şahit oluyoruz; bunlara futbol kulüpleri de dâhil. Ekip
oyuncularından birisi bir yöneticinin adamı, birini CEO atamış, diğerini YKB
atamış ve aralarında özel koşullar konuşmuşlar. Başlarındaki çalıştırıcı, genel müdür vs.
doğal olarak adama söz geçiremiyor. Adam yönetim kurulu başkanına giderim
şeklinde bir özgüvene sahip veya genel müdüre sen bana karışamazsın beni buraya
başkan getirdi diyebiliyor. Zaten böyle örgütlerde o kişilerde başkan
koltuğunda oturduğu sürece o işte kalıyor, başkan değişince onlar da gidiyor.
Böylece hem hiçbir zaman ekip olamadığımız gibi, örgütte bilgi ve deneyim
birikimi sağlanamıyor ve yeni girenlerle bu paylaşımı sağlayacak kişi kalmıyor.
Örgütlerde her seferinde başa dönüp, yapılan hatalı tekrar ederek hayatta
kalmaya çalışıyorlar. Bu genel görüntü bizdeki kamu kurumları dâhil, birçok
kurumdaki hâkim manzara. İstisnai olarak bir şekilde yabancı sermayeye
bulaşmış, örgütsel gelişim eğrisinde belirli bir seviyeye gelmeyi başarmış,
yönetim bilimini anlamış şahıslarla yönetilen şirketlerde bu yazdığımız
hususlara dikkat ediliyor ama sayıları çok az.
Evet,
kulüplerimize dönecek olursak, oyuncuların bireysel kalitelerinden ziyade takımın
bir bütün olarak işleyişini değerlendirmeden, hedef, performans ve ödüllendirme
sistemlerini adil ve herkesin bildiği şeffaf bir şekilde çalıştırmadan, beş
maçta takım yenilgi aldı diye çalıştırıcı değiştirirseniz daha çok başarı beklersiniz.
Ekip başarısı uzun vadeli sistematik bir çalışmayla zaman içinde gelişir. Bunun
en iyi örneklerinden biri de Amerikan ulusal futbol takımıdır. Siz iyi
yönetilmeyen ilişki ve taktik karmaşa yaşayan bir ekibe, kimi getirseniz
getirin başarınız şansa kalır. Zaten öyle olmuyor mu?