İçinde bulunduğumuz zaman diliminde toplumumuz ve
şirketlerimiz fırtınalı sularda dalgalarla boğuşurken doğru karar verme ve
seçim yapabilmenin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Sağlıklı karar verebilmek
için bir konu hakkında değişik fikirlere sahip kişilerin düşünceleri dinlemek
lazım. İnsanlar düşüncelerini ancak kendilerini güvende hissettikleri ortamlarda
açığa çıkarıyorlar.
Yazıma bu şekilde giriş yaparken yıllar evvel çalıştığım bankadaki yönetim toplantıları aklıma geldi. Bizdeki yönetim kültüründe genellikle patronlar çok konuşur. Toplantılar fikir üretme ortamından ziyade direktif verme ve suçlu arama platformlarıdır. Ortam böyle olunca insanlar gerçek düşüncelerini açığa vurmakta çekinirler. Hem biliyorsunuz biz “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” mesajları ile büyütülmedik mi? Genel durum bu olunca toplantı sonunda grup kararı alınırken katılımcıların kendi fikirlerinin değil de grubun kabul edeceğini düşündükleri fikir/ler yönünde birleşmeleri karar kalitesinin düşük olmasına neden olur. Bu olguya sosyal psikolojide Toplu Düşünme deniyor. Bu durumu bir metaforla canlandırmak istersek, birbirlerinin arkasından uçuruma atlayan koyun sürüsünü örnek verebiliriz. Bu olguyu akademik bakış açısıyla gündeme getiren Irvin Janis (1972) isimli bir sosyal psikolog. Bakın toplu düşünmeyi nasıl tanımlamış: toplu düşünme bir grubun veya bireyin, bireyin ait olduğu grubun içindeki sosyal baskının sebep olduğu sağlıklı düşünme yetisini kaybetmesi yüzünden hatalı kararlar almasıdır. Toplu düşünmeden etkilenen gruplar alternatifleri dikkate almamakta ısrar ederek genellikle irrasyonel kararlar alırlar. Bu durum genellikle biat kültürünün hâkim olduğu tarikat, mezhep gibi kült gruplarda daha çok öne çıkar. Otoriteye kayıtsız şartsız bağlılık isteyen gruplarda bireylerin resmi ideolojiye boyun eğmeleri için toplu düşünme yoluyla izolasyona tabii tutulmaları tarihte sivil veya askeri yönetimler tarafından propaganda ve beyin yıkama aracı olarak kullanılmıştır.
Yazıma bu şekilde giriş yaparken yıllar evvel çalıştığım bankadaki yönetim toplantıları aklıma geldi. Bizdeki yönetim kültüründe genellikle patronlar çok konuşur. Toplantılar fikir üretme ortamından ziyade direktif verme ve suçlu arama platformlarıdır. Ortam böyle olunca insanlar gerçek düşüncelerini açığa vurmakta çekinirler. Hem biliyorsunuz biz “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” mesajları ile büyütülmedik mi? Genel durum bu olunca toplantı sonunda grup kararı alınırken katılımcıların kendi fikirlerinin değil de grubun kabul edeceğini düşündükleri fikir/ler yönünde birleşmeleri karar kalitesinin düşük olmasına neden olur. Bu olguya sosyal psikolojide Toplu Düşünme deniyor. Bu durumu bir metaforla canlandırmak istersek, birbirlerinin arkasından uçuruma atlayan koyun sürüsünü örnek verebiliriz. Bu olguyu akademik bakış açısıyla gündeme getiren Irvin Janis (1972) isimli bir sosyal psikolog. Bakın toplu düşünmeyi nasıl tanımlamış: toplu düşünme bir grubun veya bireyin, bireyin ait olduğu grubun içindeki sosyal baskının sebep olduğu sağlıklı düşünme yetisini kaybetmesi yüzünden hatalı kararlar almasıdır. Toplu düşünmeden etkilenen gruplar alternatifleri dikkate almamakta ısrar ederek genellikle irrasyonel kararlar alırlar. Bu durum genellikle biat kültürünün hâkim olduğu tarikat, mezhep gibi kült gruplarda daha çok öne çıkar. Otoriteye kayıtsız şartsız bağlılık isteyen gruplarda bireylerin resmi ideolojiye boyun eğmeleri için toplu düşünme yoluyla izolasyona tabii tutulmaları tarihte sivil veya askeri yönetimler tarafından propaganda ve beyin yıkama aracı olarak kullanılmıştır.
Toplu düşünmenin hâkim olduğu gruplarda en zeki ve en iyi
eğitim almış kişilerin bile yaratıcılıktan uzaklaşarak zayıf kararlar aldıkları
tespit edilmiş bir gerçektir. Tarihte buna en güzel örnek 1961 yılında
Amerika’da domuzlar körfezi harekâtı planlanırken Kennedy ve kabinesinin
düştüğü sendromdur. Harekâtın eksik planlandığını, zamanlamasının yanlış
olduğunu savunan bazı politikacılar sırf Kennedy’yi kırmamak, grubun ahengini
bozmamak için susmuş, bildiklerini söylemekten kaçınmışlardır. Sonuçta harekât
hüsrana uğramıştır. Aynı şekilde Nazi Almanya’sında Hitler’in generalleri ile
yaptığı toplantılarda özellikle son dönemde generallerin azledilme korkusuyla
hiçbir yanlışa karşı görüş bildirmemeleri kendilerinin ve Hitlerin sonunu
getirmiştir.
Toplu düşünmenin belirtilerini görmek çok kolaydır. Eğer
şirketinizde “bize bir şey olmaz”, “biz her zaman haklıyız” şeklinde bir güven
havası varsa, grup şirket liderlerinin her koşulda doğru adım attığına kayıtsız
şartsız emin ise, grup bireyleri liderlerinin aldığı kararları topluca rasyonelleştirme
eğilimi içindeyseler, yaratıcılık eksikliği varsa, bireyler ret edilme ve
dışlanma korkusuyla kendilerine sansür uyguluyorlarsa sizin orada toplu düşünme
var demektir. Bu durumda ne yapmalıyız?
Farkındalık önemlidir. Önce sizde böyle bir durum var mı? Kendi kendinize
sorgulayın. Alınan kararların sürekli sorgulandığı gruplarda toplu düşünmeye
rastlanmaz. Bugün gruplara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Gittikçe
karmaşıklaşan dünyamızda kendi başımıza cevap bulmakta zorlanacağımız birçok
soruna grup halinde çözüm bulabiliriz. Toplu düşünme hastalığı grubun değerini
zayıflatır ve kritik durumlarda yıkıcı sonuçlara yol açabilir. Bir lider olarak
grubunuzda özgür konuşma ve ifade etme kültürü oluşturmak en büyük
sorumluluktur. Hele bütün yönetim gurularının ve başarılı CEO’ların yaratıcılık
ve inovasyona bel bağladığı bir Dünya’da toplu düşünme sizin için en büyük
tehdittir. Şeytanın avukatlarından korkmayın!