Thursday, March 20, 2014

Deep-Democracy Workshop

Deep-Democracy Sosyal yapılarda çatışmaların yönetimine ve azınlık fikirlerinin karar almada dikkate alınmasına yönelik bir metodolojidir. Bu metodoloji kullanılarak Dünya üzerinde birçok çatışma yönetilmiştir.

Aynı zamanda değişim yönetiminde çatışma ve direnç seviyesinin tespiti içinde kullanılabilecek bu metodoloji kapsamında danışmanların kullanabileceği birçok teknik var.




15, 16 Mart tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen Deep-Democracy Foundation eğitimine bizde katıldık.

http://deep-democracy.net/

Tuesday, March 18, 2014

Değişim Neden Gecikiyor?

Geçenlerde Gülse Birsel’in köşe yazısı başlıklarından biri “Eeahh yetti beaaa” idi! Gülse Birsel dayanamamış sonunda tepki göstermiş.  Niçin toplumlar çok önemli konularda tepki gösteremiyorlar?  Neden Karadeniz halkı tüm uyarılara rağmen Karadeniz otoyoluna tepki göstermedi? Neden her yere AVM’ leri dikilirken, halkın nefes alabileceği tüm boşluklara binalar yangından mal kaçırırcasına dikilirken tepki olmadı da Gezi Parkında gençler yanlış uygulamalara değişim tepkisi gösterdiler.  İşte bu yazımda bu sorulara yine değişim dünyası edebiyatından bir cevap bulacağımı ümit ediyorum.

Yaşadığınız ülkede veya çalıştığınız şirkette işlerin her gün daha kötüye gittiğini görürsünüz ama hiçbir tepki oluşmamaktadır. Müşteri şikâyetlerinin arttığına, satışların düştüğünü, siparişlerin azaldığını, karların düştüğüne şahit olursunuz. Yetenekli insanlar şirketten ayrılmaya başlarlar. Fakat tüm olumsuzluklara rağmen ortam ölü toprağı serpilmiş gibidir. Kimseden ciddi bir tepki gelmez. Hep birisi çıksa da şu ölü toprağını üzerimizden alsa diye beklentiye girersiniz. Bir dönem beklemekle geçer ta ki her şey dibe vurduğunda bir gün aniden Genel Müdür değişir veya şirketin satıldığını duyarsınız. Fakat niye bu kadar beklenildi? Niye şimdi? Zarar bu kadar büyümeden bu adımlar atılsaydı ya!
Ya da yaşadığınız ülkede bazı şeyler uzun zamandır kötüye gidiyordur. Toplum bölünmüş, kötü kararlar alınıyor, yolsuzluklar almış başını gitmiş, insanlar birbirine düşman edilmiş, yaşayanlar gelecek hakkında kötümserler, düşmanlar kapıda, herkes bir kahraman bekleyişinde. Öyle ya geçmişte de hep öyle olmamış mıydı? Ama bir türlü istenen değişim gerçekleşmiyor, ülkeyi yönetenler masal anlatmaya devam ediyorlar.
Neden böyle oluyor? Değişim ihtiyacını herkes hissetmesine rağmen beklenen değişim neden gerçekleşmiyor?

Bu soruların cevabını sorguladığınız konuya, sosyal psikolojide değişim yönetimi alanında geliştirdiği modellerle tanınan Kurt Lewin’ e ait Kuvvet Alanları Analizi ve yine David Beckard’ın Değişim Tepkisi formülünü kullanarak verebilirsiniz.
Kuvvet alanları analizinde mevcut statükonun çok güçlü olduğu durumlarda insanların değişime direnç güdüsü o kadar güçlüdür ki, değişim yanlısı ve değişime zorunlu kılan güçlere direnmektedirler. Statüko o kadar güçlü ki mevcut durumu değiştirmekten korkuyor, endişeleri var peki bu nereye kadar devam edecek?

MİT profesörlerinden Richard Beckhard ve David Gleicher (1987) birlikte geliştirdikleri Gleicher Formülü diye de bilinen değişim formülüne göre bir değişimin gerçekleşmesi için oluşması gereken şartlar aşağıdaki formülle açıklanıyor:
DxVxF>R

D: Mevcut durumdan memnuniyetsizlik derecesi
V: Gerçekleşebilecek vizyon
F: Değişimde izlenecek yol
R: Direnç miktarı

Beckharda göre değişimin başarılı olması için, bir kere statükodan önemli ölçüde paylaşılan bir memnuniyetsizlik, ayrıca değişimin nasıl gerçekleştirileceği yönünde açık bir yol haritası ve vizyon olmalıdır. D, V veya F faktörlerinin herhangi biri sıfır kalırsa, direnç (R) değişim çabalarının başarısını tehdit etmektedir. (Beckhard R = 0 asla 0 olamayacağını varsaymaktadır.)

Böylece değişim neden gerçekleşmiyor sorusunun cevabı burada yatıyor. Örgütlerde ve toplumda değişimin gerçekleşmesi için mevcut durumdan memnuniyetsizliğin artması, insanların peşinden gideceği yeni bir lider veya vizyon ortaya çıkması ve izlenecek anlaşılır bir yol olması lazım. Tüm bu unsurlar direncin altında kaldığı sürece ya kuvvetler çatışması yaşanıyor ya da statüko devam ediyor.

Demek ki bir lider çıkmadıkça veya bir sosyal yapının üyeleri kendileri çok büyük bir rahatsızlık hissetmedikleri sürece değişim için gereken itici güç sağlanamıyor. Sonuç olarak örgütlerde veya toplumlarda yeni bir lider çıkmadıkça, mevcut durumdan paylaşılan bir memnuniyetsizlik oluşmadıkça statükonun direncini kırmak mümkün görünmemektedir.